Hafif malzemelerin yaygınlaşmasını geciktiren en büyük etken, bunların “dayanıksız ve kötü” oldukları yönündeki ön yargılardı. Bir malzemenin ticarileşmesi için gereken şartlar oluşmadığından ötürü, hafif malzeme üretimi uzun yıllar boyunca ön plana çıkmadı.
Ray Jardine gibi isimler, ağır malzemelerini hafifletmek için başlangıçta inşaat yan sanayi ürünlerinden faydalanmışlar; binalar için üretilmiş yalıtım malzemelerinden tarp, çadır altlığı, mat ve panço, kadın çoraplarından malzeme torbaları, gıda paketlerinden çeşitli mutfak gereçleri icat edip kullanmışlardır.
Ray Jardine'in başlattığı bu akım büyük üreticilerin de dikkatini çekmiş, hafif ürünler 2000'li yılların başından itibaren gitgide popüler hale gelmiştir.
Bugün önümüze konan ultra hafiflik ise, fiyatları “normal” emsallerinin 4-5 katı, teknolojik gelişmeler paralelinde gitgide hafifleyen, bizi sürekli “yeni ve hafif malzeme” arayışına sokan tam bir ticari çarktır.
Yükselen hafiflik trendinin farkına varan firmalar bu işi ticari kazanç kapısı olarak görmekte, böylece hemen her malzemenin hafif, daha hafif ve en hafif alternatifleri piyasada daha sık karşımıza çıkmaktadır.
Dünya tarihine, özellikle de son iki yüzyıla bakıldığında, genelde askeri ihtiyaçlar teknolojik gelişmelerin önünü açmıştır. Ancak kampçılık ve sırt çantalı uzun mesafe yürüyüşü alanlarına meraklı kişilerin önünü açtığı gelişmeler bu kuralı değiştirmiş, arazide görev yapan askerlerin de “hafiflik” trendine gitgide daha sempati ile bakmalarına neden olmuştur. Bugün “hafiflik” askeri teçhizat alanında da aranılan bir özellik halini almıştır.
Ultra hafiflik ve malzeme fetişizmi ilişkisi
Kendimden biliyorum, malzemeleri hafifletmeye bir kere başladığınızda bunun sonu gelmiyor. Sürekli olarak “daha hafif” malzemeleri arzulayıp duruyorsunuz. 3.5 kiloluk sırt çantasını satıp, yerine 1.7 kiloluk çantaya terfi ettiğinizde, sürekli bir iç ses “700 gramlık çantalar da varmış” diye kulağınıza fısıldıyor. Eminim 700 gramlık çantayı satın alsam, bu sefer 300 gramlık olanların peşine düşeceğim.
2 kiloluk sentetik uyku tulumundan, yarısı kadar hafif ve az yer kaplayan, aynı ısı değerlerini sunan 1 kiloluk kaz tüyü uyku tulumuna geçince, o ses gene ortaya çıkıp “600 gramlık tulum al” diye beyninizi kemirmeye başlıyor.
Sonuç? İşin asıl amacı olan “doğada olmaktan” uzaklaşıp, zombi gibi malzeme araştırmaya başlıyorsunuz.
Kendime de nasihat ediyorum; “nerede duracağını bilmek gerek”.
Eski tip ultra hafiflik ve yeni tip ultra hafiflik
Günümüzdeki ultra hafiflik ile 90'lı yıllardaki ultra hafiflik aslında apayrı kavramlardır. Bu işle kafayı bozmuş, bugün orta yaşın üstündeki isimler, uyurken sırt çantalarına ayaklarını geçirip, matları gövde uzunlukları kadar kestikten sonra, mattan azalttıkları kısmı “kazanç” sayacak kadar işi abartmış durumdalar.
Uyku tulumunun fermuarını söküp atıp yerine cırt bant diken mi ararsın, bezden mamul alışveriş torbasından sırt çantası yapıp gezen mi.. “klasik ultra hafiflik” berduşluk gibi bir şey 🙂
Aşağıdaki videoda Thermarest Z-Lite matın bir bölümünü kesip, yerine uyurken sırt çantasını koyacak birinin yaşadığı sevinci görebilirsiniz.
Yeni tip ultra hafiflik ise tamamen hazır satın alınan, hemen hiçbir kendin yap (DIY) malzemenin bulunmadığı bir tüketim mecrası. Gençlerden tutun da kerli felli adamlara kadar, sanki çocukluklarında oynadıkları evcilik oyunları yarım kalmış gibi, bardak, çanak, çadır ve çanta alıp, ağırlığı ne kadar azaltırlarsa o denli mutlu oluyorlar.
Hafiflik mi ultra hafiflik mi?
Malzeme ne kadar hafiflerse, sırt çantasında kapladığı hacim ve taşıdığınız toplam ağırlık azalıyor. Buraya kadar çok güzel. Ancak, hafifleyen malzemelerde daha ince kumaşlar, normal ağırlıktaki emsallerine kıyasla daha narin alaşım metaller kullanılıyor. Yani malzeme hafifledikçe hem daha erken eskiyor, hem de kullanırken çok daha nazik davranmanız gerekiyor.
Ayrıca malzeme ne kadar hafif olursa, o kadar çok pahalı oluyor. Normal ağırlıktaki (yaklaşık 2,5 kg.) 100 dolar civarına satılan 3 mevsim bir çadırın hafif olan 1,2 kg emsali 450 dolara, ultra hafif 700 gramlık emsali ise 1000 dolara varan fiyatlara çıkabiliyor.
Standardı kim kafasından uydurmuş bilmiyorum fakat genel kabul gören anlayış, su ve gıda hariç sırtınızda taşıdığınız çantanın toplam ağırlığı 4,5 kilogramın altındaysa ultra hafif, 9 ila 4,5 kilogram arasındaysa hafif, 9 ila 13 kilogram arasında geleneksel, 13 kilogram ve üstündeyse ağır kategorisinde olduğunuz şeklinde.
Bir anda ultra hafif olmaya karar verdiğinizde, iğneden ipliğe bu dönüşümü gerçekleştirmek için 3000-6000 dolara ihtiyacınız olduğunu söyleyebilirim.
Atadan dededen dişe dokunur bir miras kalmadıysa, bu işi parça parça yapmaktan başka şansınız yok. Aslına bakarsanız işin zevkli kısmı da bu.
Ultra hafif olmak için kılı kırk yarmak, çok iyi bir araştırma yapıp, alternatifleri ve önceliklerinizi dikkatlice süzgeçten geçirmeniz gerekiyor. Ağırlığıyla cezbeden 45 litrelik bir ultra hafif sırt çantası (400 gr.), hafif olması için sırt destek sistemi, omuz askılarındaki dolgu malzemeleri, yan cepler gibi bir çok ayrıntıdan mahrum oldukları için “hafif olayım” derken aslında konforsuz bir yürüyüşe de neden olabilir.
Neyse ki bende ağırlık takıntısı ultra hafiflik boyutunda değil.
Doğada bazı olmazsa olmazlarım var. Birkaç örnek vereyim.
- Tek kişilik çadırlardan hoşlanmıyorum. İçinde malzemelerimi yayabileceğim, sağa sola rahatlıkla dönebileceğim, kötü havalarda içinde afaganlar basmadan uzun vakit geçirebileceğim çift kişilik bir çadırda konaklamazsam rahat etmiyorum. Tek kişilik çadır kullandım. Düşman başına. Ayrıca kullandığım çadırın mutlaka kendi başına ayakta durması gerek. Önceliklerim bunlar olduğu için kullandığım çadır (her ne kadar Ultra Light bir model olduğunu iddia etseler dahi bana göre 1 kilonun altında olmadığı için sadece hafif çadır kategorisinde) 1.2 kg. ağırlığındaki Big Agnes Copper Spur UL 2.
- Titanyum tencere kullanmayı benimseyemedim. Yemeklerin tencereye yapışması ve detaylı temizlik gerektirmesi hiçbir zaman katlanabileceğim bir durum değil. Bu yüzden 285 gram ağırlığındaki, içi teflon kaplamalı Primus Litech Kettle kullanıyorum. MSR Titan Kettle One (118 gram) neredeyse aynı hacimde fakat içinde herhangi bir kaplama olmadığı için yemekler yapışıyor.
- Sırt çantasında bel kolonunda cep takıntım var. Cep telefonu, sigara, çakmak, para ve birkaç ıvır zıvırı bu ceplerde taşıyorum. Kimi zamanlar, özellikle de su kaynaklarının kuruduğu yaz sonu yürüyüşlerinde bazen sırtımda 6 litre su taşıyorum. 6 litre su yaklaşık 6 kilogram ağırlığında. Her ne kadar hafif malzeme taşıyor olsam dahi, ultra hafif bir çantaya 6 kilogram eklediğinizde hemen hiçbir dolgu malzemesi içermeyen omuz askıları mutlaka rahatsız edecektir. Bu gibi detayları bir araya getirdiğimde 800 gramlık ultra hafif bir çanta yerine, 1800 gram ağırlığındaki hafif Deuter Aircontact Lite sırt çantası kullanıyorum.
- Söz çantadan açılmışken şunu da eklemekte fayda var. Tüm malzemeler ultra hafif olmadan, gıdadan giyime kadar yükünüzü ultra hafif seviyeye getirene dek “hafif” bir çantayla idare etmeniz gerekiyor. Yükünüz henüz ağır sayılabilecek ölçülerde ise, ultra hafif bir çanta almanız yarardan çok zarar getirecektir. Bu tip çantalar ancak yükünüz de çok hafif olması koşuluyla konforlu bir yürüyüş vadediyorlar.
Örnekleri daha da çoğaltabilirim. Ancak bu sefer yazı amacından uzaklaşır, malzeme inceleme yazısına döner. Hafiflik ve ultra hafiflik arasındaki farkları anladınız diye düşünüyorum. Belli ölçüde konfor ve pratiklikten ödün vermediğim için, ultra hafif malzemelerden genel anlamda uzak durduğum söyleyebilir.
Hafif olmak sizin için yeterli gelmeyecekse, “3 kilo daha az taşır, enerjimi daha etkin kullanır, bu esnada doğaya daha rahat odaklanırım” diyorsanız, konfor, pratiklik ve malzemenin “evladiyelik” olması sizin için ön planda yer almıyorsa, finansal açıdan da problem teşkil etmeyecekse doğrudan ultra hafif malzemelere yönelin.
Hafiflikteki tek etken malzemeler mi?
Bu sorunun cevabı kocaman bir “HAYIR”. Hafif ya da ultra hafif olmayı bir sistem olarak ele alırsak, malzeme haricinde aşağıdaki unsurları da öncelikli olarak değerlendirmeniz gerekiyor. Hatta bana sorarsanız, hafif olmaya aşağıda sıraladığım konulardan başlayabilirsiniz.
Gıda
Hafif, kuru (dehidre edilmiş), suyla pişen, az hacimli ve yüksek kalorili gıdalar tercih etmeniz gerekiyor.
Amerika ve Avrupa'da böyle bir sektör oluşmuş. 125 gramlık paketlerin içinde neredeyse toz haline getirilmiş öğünlerin içine yalnızca su ekleyerek 3 dakika içinde yemeye hazır hale getirebiliyorsunuz.
Aşağıdaki, ağırlıkları 120-200 gram arasındaki kuru kamp gıdalarına Likya yolu yürüyüşü sırasında Alman bir grupla birlikte yemek yerken şahit oldum.
Bizim ülkemizde de bu yönde çeşitli ticari denemeler var. Ancak bizdeki çeşitler genellikle yarı pişmiş halde satılıyor. Türkiye'de ultra hafif kamp gıdası konusunda hiçbir hazır çözüm olmadığını söyleyebilirim. Bu yüzden biraz yaratıcı olmanız gerekiyor.
Yukarıdaki sarı paketli kurutulmuş kamp yemeği 121 gram ağırlığında ve 617 gram kalori içeriyor. Aşağıdaki yerli çözüm 200 gram ağırlığında fakat yalnızca 146 kalori. Yani bu işi kıvıramamışız. Bizim çözümü yiyorsunuz fakat doymuyorsunuz. Doğadaki günlük enerji ihtiyacınızın yüzde beşini dahi karşılamıyor. Yukarıdaki çözüm 6.95 birime (onların ve bizim alım gücümüzü eşitlemek için birim kullanıyorum) satın alınabilirken, aşağıdaki yerli çözüm 15 birim.
Bu konuda kendinizi geliştirmek istiyorsanız bir tane sebze/et kurutucu edinmenizi öneririm.
Benim de hafif gıda konusunda çeşitli denemelerim oldu. Ancak henüz işin çok başındayım.
İşin özeti, malzemelerinizi ne kadar hafifletirseniz hafifletin, hafif gıda konusunda bir çözüm geliştirmezseniz, bu işe yaptığınız binlerce liralık yatırım çok da bir işe yaramıyor.
Su
Taşıdığımız suyu hafifletmenin hiçbir yolu yok. Bu konuyu ancak daha az su taşıyarak; rota üzerindeki su kaynaklarını çok iyi araştırarak, yürüyeceğiniz zamanı yağışları takip eden ayları tercih ederek çözebilirsiniz.
Giyim
Hafif veya ultra hafif olmaya karar verdiğinizde “kirli” dolaşmayı göze almanız gerekiyor. Aslında kirli olup olmamak sizin elinizde. Hemen her türlü tekstili çeşme başında yıkayıp güneşte kurutabileceğinizi hatırlayın.
Hafif olmanız için yedek kıyafet taşımamanız gerek. Çadırınızı bir çeşme veya dere yakınına kurup, tuluma girmeden önce tüm kirlilerinizi yıkayabilirsiniz. Bir su kaynağına rastladığınızda üzerinizdeki tişört ve çorapları yıkayıp, güneş altında yarım saatte kurutabilir, eğer hava güneşli değilse çok iyi sıkıp üzerinizde kurumalarını sağlayabilirsiniz.
Ayrıca mevsim şartlarını çok iyi araştırıp, gündüz ılıman bir hava hakimse, akşamı nasıl olsa tulumda geçireceğiniz için yanınıza “polar” dahi alıp almamanın üstünde kafa yormanız gerekiyor.
Yağmurlu havalarda 3L (3 katman) ağır gore-tex ceket yerine, çok daha hafif ve az yer kaplayan gore-tex paclite veya gore-tex shakedry gibi alternatiflere yönelmelisiniz.
Bu yazının amacı hafiflik ve ultra hafiflik gibi kavramlarla tanışmanızı sağlamaktır. Aslında bu konuyu sitede 2012 yılından bu yana her fırsatta işliyorum. Kamp malzemelerini anlattığım yazının yanı sıra, 5 mevsim çadırlar gerekli mi ve kamp mutfağı yazılarını örnek olarak gösterebilirim.
Hafiflemeye nereden başlamalı?
Sırtınızda taşıdığınız toplam ağırlığa en çok etki eden malzemeler şunlardır:
- Çadır
- Uyku tulumu
- Sırt çantası
Sırf bu üç malzemeyi “hafif” olan emsalleri ile değiştirmeniz toplamda 6 kiloya varan ağırlık kazancı sağlayacaktır.
Ancak hafif olmak ilk önce kafada başlar. Hiçbir hafif malzemeye sahip olmasanız dahi, çanta yerleştirirken “bu malzemeye gerçekten ihtiyacım olacak mı” sorusunu sorup çantanızı hafifletmek de mümkün. Sırt çantanızı her zamanki gibi hazırlayıp, yürüyüş ve kamp süresince en sık kullandığınız ve hiç kullanmadığınız malzemeleri not alın.
Kocaman bıçak mı taşıyorsunuz? Ellerinizle geyik avlayıp pişirmeyecekseniz bıçağa elveda deyin.
Sırt çantanız için yağmur kılıfı mı taşıyorsunuz? Bırakın birkaç malzemeniz ıslansın. Doğada olmanın farkına varın.
Pabuç kadar fotoğraf makinesi ile mi geziyorsunuz? Mesleğiniz “profesyonel fotoğrafçılık” değilse, cep telefonu kullanarak da çok güzel hatıra fotoğrafları çekebilirsiniz.
Sırt çantanıza 10 günlük gıda mı dolduruyorsunuz? Patagonya gibi kervan geçmez yerlerde yürümeyecekseniz, gıda ikmali yapabileceğiniz yerleri araştırın.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak daha da kafa ütülemeye gerek yok. Ana fikri anladığınızı düşünüyorum.
Bütçeniz dahilinde, kendinizi zorlamadan, borca harca girmeden malzemelerinizi hafif olanlarla değiştirmeye başlayabilirsiniz. Çadır ve tulum başlamak için çok uygun malzemelerdir. Yukarılarda da ifade ettiğim gibi, malzemelerinizin genelini hafiflettikten sonra yeni bir sırt çantasına geçiş yapmanızı öneririm.
Ultra Hafif, hafif, ağır ve döküm tavacılar 😂😂
Müthiş bir yazı olmuş, yazılarınızı zevkle takip ediyor ve bildiğim konu olsa bile okuyorum.
Eyvallah hacım sağol. Bildiğin konular varsa, lütfen sen de yaz, yayınlayalım.
Makalenize güzel olmuş, elinize sağlık. Likya yoluna ilk başladığımda(daha doğrusu yürüyüş maceralarıma) çantam 23kg ın üstündeydi. O yükle bile ikinci gün Faralya dan Ge köye 12 saat boyunca yürümüş, yorgunluğa rağmen tabiatın güzelliği beni büyülemişti ve yürüyüşü bırakmak aklımın ucundan bile geçmemişti. İkinci günün sonunda çantamdan gereksiz çogu gıda olmak üzere 5 kg a yakın ürünü sağa sola dağıttım.
Şu an yürüyüşe çıktığım çanta 10-13 kg civarında ve yaptığım en büyük değişiklik işe yaramayan, ya lazım olursa diye yanıma oldığım ıvır zıvırdan vazgeçmek oldu. Bütçe elverdikçe hafif malzemeler almak yürüyüş konforunu arttırıyor ancak yükünüz ne olursa olsun amacınız yaptığınız etkinlikten zevk almak olmadıkça gerisi boş, hafif bir çanta ile bir yerden bir yere gitmekten başka birşey yapmazsınız ve etrafınızdaki güzellikleri görmezsiniz.
haklısınız, malzemeye çok fazla odaklanınca doğada olmanın asıl amacından uzaklaşılıyor. aynısı diğer tüm hobilerde de geçerli. hiç fotoğraf çekmeyip “en iyi” makineyi kovalamak, yarışmadığı halde sırf 2 kilo daha hafif olduğu için bir bisiklete 5 bin euro ödemek ve bunu yaparken elindeki aslında “çok iyi” olan bisikletten keyif alamamak. bunların hepsi insanın doyumsuzluğuyla ilgili.