Ben sorguladım. Ağır, nefes almayan, ayaklarımı kokutan ve uzun süre giydiğimde yara yapan botlarımı rafa kaldırdım. Eskiden tüm yürüyüşlerde, mesafe ve hava koşulları fark etmeksizin bot giyiyordum. Son 4 yıldır kar, yağmur ve çok zor rotalar haricinde, neredeyse hiç bot giymedim.
Bu sayede gereksiz ağırlıktan kurtuldum. Adımlarımı daha az enerji harcayarak atabiliyorum. Böylece daha uzun mesafeleri daha az yorularak kat ediyorum. Ayrıca, daha az terleyen ayaklarım kokudan ve sürtünmeye bağlı oluşan yaralardan da büyük ölçüde kurtuldu.
Ayakkabı dediysem, aklınıza klasik spor ayakkabılar gelmesin. Approach shoe, yani yaklaşım ayakkabısı, en kötü koşullarda dahi kolaylıkla dağılmayan, genellikle çarşak bantı ile sağlamlaştırılmış, çoğu zaman vibram taban kullanılan, spor ayakkabılardan evrilmiş bir tür yürüyüş ayakkabısı.
Yeri gelmişken, sıklıkla kullandığım bir başka ayakkabıdan da kısaca bahsedeyim. Özellikle sıcak havalarda severek kullandığım sandalet. Sandalet deyip geçmeyin. Sandaletimle Likya Yolu etaplarından bir çoğunu yürüdüm. Bunu neden belirme gereği duyduğumdan da bahsedeyim. Arazide “botla yürümek şarttır” gibi yanlış bir inanış yaygınlaşmış. Arkadaşlar, yok böyle bir şey. Yaklaşım ayakkabıları aslında tırmanıcılar için üretilmiş, dik kaya duvarlarına erişirken, engebeli ve kayalık arazide tırmanış kulvarlarına yaklaşım yapabilmeniz için geliştirilmiştir. Doğru düzgün, temkinli biçimde yürür, yürürken baton kullanırsanız, ayakkabı kullanımından kaynaklanan bir yaralanma yaşayacağınızı düşünmüyorum.
“Dağcı içten ısınır” , “burundan nefes alır” gibi duymaktan sıkıldığım kalıpları sıkılmadan anlatan dayılar, büyük olasılıkla bu yazıda anlattıklarıma karşı çıkacaklar. Ancak, onlara da ön yargılarından kurtulmalarını, kuru havalarda çok sevdikleri botlarını rafa kaldırmalarını öneririm.
İlk olarak 3 yıldır ayağımdan düşürmediğim, hatta abartarak yılın en az 200 günü, günlük olarak da kullandığım, henüz en ufak bir dağılma belirtisi göstermeyen The North Face Verto Plasma Approach Shoe yaklaşım ayakkabısından bahsedeyim.
The North Face ayakkabı yapamaz şeklinde bir kanı var. Açıkçası kullanana kadar ben de bu markanın ayakkabılarına şüphe ile yaklaşıyordum. Bu ayakkabıyı yağmur, kar ve çamur hariç, hemen her türlü günübirlik yürüyüşte, kış aylarında da kullanıyorum.
Günübirlik yürüyüşlerin haricinde, Likya yolu'nun 2/3'sini bu ayakkabı ile tamamladım. Ayrıca defalarca Uludağ zirve ve trans, iki kez Kızlar Sivrisi zirve, Ağrı Dağı 4200 kamp alanı, Erciyes Dağı 3100 Kamp alanı, Hasan Dağı zirve, Aladağlar trans yürüyüşlerini de gene aynı ayakkabı ile gerçekleştirdim.
TNF Verto Plasma Romanya'da fason üretilmiş. Romanya bot ve ayakkabı üretimi konusunda uzman atölyelerin bulunduğu bir ülke. Asolo, Mammut, Scarpa gibi popüler birçok marka botlarını fason olarak Romanya'da ürettiriyor. Şaşırtıcı derecede dayanıklı ve rahat bu ayakkabı hakkında ayrıca bir inceleme yazısı yazacağım.
Çok severek kullandığım diğer ayakkabım ise Keen Newport deri sandalet. Burunu kapalı ve muazzam dayanıklı olduğu için Likya yolunda 180 km. civarı bu sandalet ile yürüdüm. Keen ile uzun mesafe yürümenin tek sırrı kalın çorap. Çorapla kullandığınız müddetçe ayaklarınız yara olmadan uzun mesafeler yürüyebilirsiniz.
Todosk ile katıldığım bir Likya yolu etabında astronot gibi giyinmiş, gore-tex ekipmanları çekmiş abiler ablalar bana acıklı, hatta birkaçı da küçümseyen gözlerle bakıyorlardı. Etapta tam gaz ilerledikçe, yürüyüşe deniz şortu, atlet ve sandaletle tüy gibi hafif katılmamın avantajlarını ben de, onlar da gördü.
Bot kullanmamayı savunmuyorum. Yürüyüş botları ayağınızı soğuk, su, çamur gibi dış etkenlere karşı koruyan, tboğazlı oluşu sayesinde ters hareketlerde bileğinizi koruyan bir araç. Otomobillerde nasıl farklı lastik çeşitleri varsa; örneğin, kışlık lastikleri Mart ayından sonra kış aylarına kadar söküp kullanmıyorsak, bence yürüyüşlerde giydiğimiz botlarda da benzer tercihler yapmalıyız.
Aslında beni bu konuda uyandıran, güney bölgelerinde yaptığım yürüyüşlerde karşılaştığım turistler oldu. Gencecik kızlar, yaşını başını almış amcalar yürüyüşlerde sandalet veya ağzı burnu dağılmış ayakkabılarla karşıma çıkıyordu. Malzeme fetişizmi ülkemizde çok yaygın. Ben bunu doğa sporları ile geç tanışmamıza bağlıyorum. İlerleyen zamanlarda daha yalın, iş görmeye odaklı hafif malzemeler tercih edeceğimize inanıyorum.
Önümüz yaz. Eğer yaz aylarında da yürüyüşten vazgeçemiyorsanız bütçenize uygun bir approach shoe (yaklaşım ayakkabısı) edinmenin tam sırası. Yukarıda yaklaşım ayakkabısı ile yürüdüğüm parkurların zorluğu hakkında fikir vermeye çalıştım. Yere sağlam bastığınız sürece, oynak taşların üzerinden dikkatle geçerseniz, bir de baton kullanma alışkanlığı kazanırsanız, ayakkabı giymenin herhangi bir burkulmaya sebep olacağını düşünmüyorum. Son 13 yıldır aralıksız yaklaşım ayakkabısı kullanıyorum. Bu süre zarfında başıma herhangi olumsuz bir olay gelmedi. Sıcak havalarda uzun yürüyüşlerde kaçınılmaz olan su toplaması, ayakların leş gibi kokması gibi problemler yaşamıyorum.
Slm merhaba
Çağatay bey yazılarını ve outdoor bilgilerini önemsiyorum
Sizi takip ediyorum bilginize
Şimdi bu zamanda yaklaşım ayakkabısı almak istiyoruz eşimle
Nort face in yaklaşım ayakkabısını bulamıyorum varsa link söyler misiniz yada başka bir markanın linkini paylaşır mısınız yeni yazı ve incelemelerinizi bekliyorum
Aynen, bence fetisizmden cok gösteris meraki.. Neler aldiklarini göstermeseler sanki dagci havasi sönecekmis gibi. Hasan dagina benden 1 gün önce cikan gruba baktigimda sanki Evereste cikmis gibi giyinmislerdi, ben ise kisa sort, kisa fonksiyon t-shirt ve Salewa ayakkabi ile cok rahat ciktim. Hatta Münih-Venedig Alpler yolunu bastan sona bu ayakkabi ile tamamladim.
ben de likya yolunun zor etaplarından demre – finike bölümünde deri terlik (sandalet değil bildiğiniz terlik) ile yürüyen çok güzel yabancı bir kadına rastlamıştım. sırtında 60 litrelik çanta, gülücüler saçarak keyifle yürüyordu. görüşlerinize katılıyorum.
aynen. Katılıyorum. Hafiflik sadelik..ne kadar hafifsen o kadar uzaga gidersin…(teknik ihtiyaç hariç)
ve şu gerçek: “Malzeme Fetişizmi”
lütfen google’da “kamp malzeme listesi” aratıp önerdikleri malzemelere bakar mısınız. sanki dünya durmuş, zombiler etrafı basmış, bunlar da hayatta kalmak için mücadele eden zombi avcıları.
leonardo da vinci ne demiş “simplicity is the ultimate sophistication” :))